Hiç düşündünüz mü? Arzu filmin yapımcısı olduğu,senaryosu Zeki Alasya ve Sadık Şendil'e ait ve Ertem Eğilmez yönetmenliğinde çekilen 1975 yapımı Mavi Boncuk filmini kaç defa izlediniz? Eminim o kadar çok izlemişsinizdir ki tahmin etmekte bile zorlanabilirsiniz.Türk sinemasının yüz akı filmlerinden biri olan Mavi Boncuk filmi özellikle geniş ve Türk sinemasının en önemli oyuncularını bir araya getiren,senaryo olarak da hem başarılı hem de çok eğlenceli filmlerinden biridir.Filmdeki sahneler kare kare gözümüzün önündedir.Özellikle Beyoğlu'nda çekilen,kaçırılan assolist Emel Sayın'ın halıya sarılır bir vaziyette omuzlarda taşındığı sahne.Ya da filmin en başında gazinodaki dayak sahnesi ve fidye parasını almak için kılık değiştiren sözde kriminal karakterler.Polisiye bir olay naif,saf ve temiz karakterlerin elinde,komedi unsurlarıyla beraber öyle güzel oyunculuklarla yoğrulmuş ki,seyrine doyum olmayan bir yapım olarak karşımıza çıkmıştır.

Filmin ana teması eğlenmek için gittikleri gazinoda hesabı ödeyememeleri sonucu gazino patronunun emriyle yenilen dayağa karşı bir öc alma duygusu mudur? Yoksa Patrona duyulan öfke sonucu kaçırılan assolistimizin yaşadığı Stockholm sendromu mudur? Stockholm sendromu hastalığı ilk kez 1973 yılında psikiyatr Bejerot tarafından tanımlanmıştır.6 gün boyunca soyguncular tarafından rehin tutulan banka görevlisinin suçluya duygusal olarak bağlanması olayı bu hastalığın tanımlanmasına yol açmıştır.1975 yılında çekilen Mavi boncuk filminde assolistimiz aynı hastalıktan muzdarip olarak görünse de arada farklılıklar olduğu çok açık.

Stockholm Sendromu Ve Mavi Boncuk Sendromu Arasındaki Farklılıklar

Stockholm sendromunun gelişim mekanizmasında suçlular rehinelere uyguladıkları şiddetten ötürü rehineler bir hayatta kalma stratejisi olarak onunla birlikte hareket etmeye başlar,Rehinenin iradesinin suçluya bağlı olması gönüllü bir karar değildir.Şiddetin doğurduğu bir sonuçtur.Oysa mavi boncuk sendromunda şiddet söz konusu bile değildir.Tam aksine suçlular bir tavuğun hayatını sonlandırmaktan bile çekinirler.Kurbanı köleleştirerek boyun eğmesini sağlamak ve hayatında despotça denetim sağlamak Stockholm sendromunun mekanizmalarından biridir.Kısacası rehineye eziyet edilir.Mavi Boncuk sendromunda ise sırf kurban rahat etsin diye kendisine soba satın alınır.Pardon küvet.Assolistimizin hayatı tehlike durumu da olmadığına göre,öyle ya Şeker Kamil'den ya da 1995 yılında artık bir kaymakamı olmayan Yalova şehrimizi lakap olarak alan Kaymakam Cafer'den bunu bekleyemeyeceğimize göre bir Stockholm sendromu söz konusu olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Mavi Boncuk Ve Lima Sendromu

17 Aralık 1996.Peru'nu başkenti Lima'da Tupac Amaru Devrimsel Hareketi üyesi teröristler Japon büyükelçiliğinin düzenlemiş olduğu partiyi basar ve politikacı,diplomat,askeri ve hükümet yetkililerinden oluşan bu İnsan'ları kaçırarak rehin alırlar.Amaç daha sonra kendi istekleri yerine getirilmediği sürece rehineleri öldürmektir.Ancak olay çok başka yerlere gider.Hareketin lideri rehinelerle yaptığı ekonomik ve filozofik sohbetler karşılıklı sempati beslenmesine yol açar.Zamanla rehinelerin çoğu serbest bırakılır.Daha sonra Nisan 1997'de Başkan Fujimori'nin emriyle rehinelerin bulunduğu malikane basılır 1 rehine ve 14 terörist öldürülür.Diğer rehineler ise sağ olarak kurtarılır.

Bu olaydan sonra Lima sendromu hastalığı tanımlanmıştır.Stockholm sendromunun ise tam tersidir.Bu haliyle Mavi Boncuk sendromu ile benzeşir.Suçlu zamanla rehineye karşı duygusal bir bağ kurar.Onun fiziksel ve ruh sağlığından endişe eder.İhtiyaçlarının karşılanması noktasında rehineye saçlarını taraması için tarağını dahi vermesi gibi.Rehineye zarar vermeme noktasında,saçından bir tutam alma zorunluluğu olduğunda,sırf makas bir yerine batmaması için zor kullanmayı örnek olarak verebiliriz.Bu bağlamda Mavi Boncuk diye adlandırdığım bu sendrom aslında bire bir Lima sendromu olarak adlandırmak isterim.1975 yılında çevrilen Türk sinemasının yüz akı bu filmin senaristleri Zeki Alasya ve Sadık Şendil,1973 yılında ortaya çıkan Stockholm sendromundan yola çıkarak senaryoyu yazdıkları fikri,apayrı bir senaryo olarak yazılabilir.

Paylaşırmısın:

Barış Tutunan

Ben istiyorum ki; Film, siz sinema salonunu terk ettikten sonra başlasın. Jacques Tati

Post A Comment:

0 comments so far,add yours